16 Temmuz 2013 Salı

03.08 - 11.08.2013 Doğu Karadeniz Yayla Gezisi



2013 yılı içerisinde lokal gezilerin haricinde uzun yol gezisi olarak Doğu Karadeniz yaylalarını kapsayan bir gezi programladım.
Her zamanki gibi işin kolayına kaçmadan yine biraz zorlu bir rota hazırladım kendimce..

2010 yılında Suriye-Ürdün gezisini 750 cc'lik Honda-Shadow, 2011 yılında Yunanistan, 2012 yılındaki Balkan ülkeleri ve Avrupa gezilerini 1300 cc'lik Honda-Vtx chopper tarzı motosikletlerimle yapmıştım. Bu geziler oldukça keyifli ve maceralı geçmişti ancak chopper motosikletin yapısından dolayı biraz yorucu olduğunu itiraf etmeliyim. Bu nedenle artık tarz değiştirmemin zamanı geldiğini düşünerek 2012 yılının sonlarında uzun yollar için sürüş olarak daha rahat olan Enduro/Advanture tarzına geçiş yaparak 1300 cc'lik Honda Vfr 1200 Crosstourer aldım. Bu yolculuk da Crosstourer'in ilk uzun mesafe yolculuğu olacak..
Bir gün herkes Endurocu olacak :))



Bu kısa bilgiden sonra gelelim bu gezinin detaylarına; 10 gün sürecek olan bu gezi başta da dediğim gibi daha çok Karadeniz'in yaylalarını kapsayacak. Tahmini 2550 Km.

1 nci Gün; Ankara-Amasya-Şebinkarahisar üzerinden Giresun/KÜMBET Yaylası. mesafe 675 Km.
  
02.08.2013 günü sabahı saat 06.30'da "kazasız belasız gidip dönmek nasip olsun" dilekleriyle motorumu çalıştırdığımda içimi tarifsiz bir heyecan kaplamıştı. Uzun zamandan beri tasarladığım karadeniz gezisi nihayet gerçekleşecekti. Bu geziye özellikle "yayla gezisi" adını verdim, çünkü hep belgesellerde izlediğim Karadeniz'in eşsiz sisli, yağmurlu, zorlu yolları olan yaylalarını görebilecektim. Tabi ki tamamını görmek mümkün değildi, bende kendime göre belli başlı olanlarını kendi rotama ekledim ve ilk olarak Giresun/Şebinkarahisar dağlarında bulunan ve adı henüz tam olarak bilinmese de yeni yeni tanıtımı yapılmaya başlanan KÜMBET yaylasına doğru yola koyuldum.
Sabah 06.30'da start verdiğim yolculuğun ilk molasını 310 km sonra Amasya'da verdim. Benzin takviyesi ve kısa bir ihtiyaç molasından sonra fazla oyalanmaya niyetim yoktu çünkü bugün için yaklaşık 650 km'lik yol yapmayı planlamıştım gün ışığını fazla kaybetmeden Kümbet'e varmalıydım.
Zaten ben oyalanmasam bile yolda çevirme yapan trafik polisleri mecburen durduruyorlardı, yolculuğun ilk 550 km'sinde 4 kez çevirmeye girdim, evrak kontrolünden sonra çok şükür herhangi bir cezai işleme maruz kalmadım. En son girdiğim çevirmede polise artık sitem edercesine "çevirmelerden dolayı bugün gideceğimiz yere varamayacağım galiba dediğimde, verdiği cevap bu yıl motorları özellikle çevirdiklerini ve belge kontrolü yaptıklarını ayrıca benim gibi şehirler arası yolculuk yapan yüksek cc'li motorları durdurduklarını söyledi." fazla da muhabbete girmeden yola devam.
Ankara-Şebinkarahisar yol ayrımına kadar 550 km yol yaptıktan sonra tırmanma vakti gelmişti, sıcak iyice bastırmıştı artık, ama durmak yok ikinci molayı Şebinkarahisar'da verdim toplam 586 km oldu. Saat 13.08 çevirmeler epey oyalamıştı açıkçası ama yapacak bi şey yok.. Şebinkarahisar'dan sonra yaklaşık 80 km'lik bir yol ama geçilmesi gereken 2200 rakımlı Eğribel Geçidi vardı, bu yolda tırmanma işi yolun da güzel olmasından dolayı baya keyifliydi :)


 KÜMBET Yaylasına Şebinkarahisar yolundan gidildiğinde Dereli'ye gelmeden 20 km sonra Uzundere köyü yol ayrımından sapılır. Yolu asfalt olup rahatlıkla gidilebilir, yayla çok fazla ormanlık olmasa da yeşilliği,suyu bol ve bu bölgenin en bilinen yaylasıdır. Eğer Giresun istikametinden gelinir ise Dereli ilçesinden sonra Uzundere köyü yol ayrımına kadar 60 Km'lik asfalt yoldan ulaşılabilir. Yol oldukça virajlı olmasına rağmen ormanlık içerisinden gidildiği için keyiflidir. Yaylanın zirvesi Koçkayası'dır. Yükseklik olarak yaklaşık 2000 m; ben Kümbet'e vardığımda saat 14.30 sularında sıcaklık 20 dereceydi.
Kümbet'e gelince konaklama için daha önceden internetten araştırdığım Mert Aile Pansiyonuna gittim. Pansiyon yayla zirvesine 5 km uzaklıkta Uzundere köyünde 2 km stabilize yoldan gidilen aynı zamanda alabalık üretme çiftliği içinde bulunan bol suların aktığı bir dere kenarında bahçeler içinde şirin bir yer, açıkçası buraya ait internette çok fazla resim olmadığı için biraz tedirgin gitmiştim ama görünce içim ısındı ve rahatlıkla kalınabilecek bir yer. Oda ücreti olarak 80-TL kahvaltı dahil anlaştıktan sonra motordan malzemelerimizi indirip yerleştik.
Kümbet'de ayrıca konaklama imkanları fazla, yayla köyü içerisinde 3 yıldız ayarında 3 tane daha otel-pansiyon bulunmaktadır. Fiyatları oda+kahv. 80-110-TL. Eğer kamp tercihinde bulunursanız daha güzel olur ama soğuğa dikkat. yok eğer ben lüks bir yerde kalmak istiyorum diyorsanız o da mevcut. Birün Dağ Evi oteli 5 yıldız standartlarına göre yapılmış mükemmel bir tesis ama fiyat olarak biraz pahalı oda fiyatları 2 kişilik yarım pans. 200-TL civarı.

  Bugün için sabah 6.30 da başlayan yolculuğumuz, trafik çevirmeleri, sıcaklık, dağ yolundan tırmanma vs. derken 6 saat sürdü. Buraya kadar toplam 675 km, zaten bu gezide planladığım günlük olarak en uzun yolu yaptım bundan sonrakiler daha kısa olacaktı. İki kez benzin haricinde mola vermediğimiz için acıkmıştık ama pansiyonda hoş bir sürpriz de yaşadık; yiyecek bir şeyler var mı diye sorduğumuzda ramazan dolayısıyla iftardan sonra yemek olduğunu söyleyince pansiyondaki görevli arkadaş bir an hüsrana uğradım ama ardından yayla köyünün içerisinde lokantalar olduğunu söyledi. Eşyalarımızı bıraktıktan sonra yayla köyüne doğru gezintiye çıktık.
Kümbet Yayla köyünden manzaralar..





Koçkayası zirvesi ve Birün Dağ evi manzaraları, doyumsuzz :))

Ağustos ayında böylesine sisli manzaraları seyretmek elbette ki keyifli oluyor..



Buraya kadar herşey güzel gitti ama hala açlığımızı gideremedik :( ramazan olması nedeniyle köyün içinde de lokantalar kapalıydı en güzeli fırından ekmek alıp peynir, domates, çay olayına girişmekti biz de öyle yaptık :))





 2 nci Gün; Kümbet yaylası-Dereli-Tirebolu üzerinden Zigana geçidi ve Maçka-Sümela Manastırı. mesafe 293 Km.


Gece pansiyonun yanında akan derenin sesi gecenin sessizliğinde inanılmaz dinlendirdi, rahat bir uykudan sonra sabah 6 da tekrar hazırlanıp yola çıkma zamanı. Bugün Zigana geçidinden Maçka-Sümela manastırına gidiyoruz.
Kahvaltıdan sonra saat 07.30'a doğru Kümbet yaylasına hoşcakal deyip yola koyulduk. Rotamız, virajlı ama asfalt yoldan ormanlık manzaralı yollardan Dereli-Giresun yönünde ilerliyoruz.  Sahil yolundan Keşap'da yine kısa bir benzin takviye molasından sonra Tirebolu'na varıyoruz. Buradan tekrar Doğankent-Kürtün-Gümüşhane yönüne dönüyoruz. Hedef, her sürücü için artık gidilmesi gereken bir yer haline gelen Zigana geçidinden geçerek Maçka-Sümela Manastırı.
Tabi ki bu yol üzerinde yapılması gereken Zigana yolu üzerindeki dinlenme istasyonlarının herhangi birinde Akçaabat köftesi veya et yemek, ayrıca Hamsiköy'de Sütlaç.. :))
Gümüşhane/Torul - Trabzon yol ayrımına kadar 90 km lik yol yine bol virajlı, ama sürüşü keyifli geniş asfalt yoldan gidilir, Zigana geçidine tırmanmak ise motosiklet kullananlar için inanılmaz güzeldir çünkü yol hem geniş hem de tatlı tatlı virajları ile yata kalka çıkarsınız..

Dinamit patlatılarak açılmış ve herhangi bir kaplamaya gerek duyulmamış Halil Rıfat Paşa tüneli (24 m.), bunun aynısını Mostar'a giderken de görmüştüm demek ki bizde de varmış :))

Giresun sahil yolundan manzaralar..







Tirebolu-Kürtün yolundan manzaralar..









izindeyim, ne güzel İş'ten uzaklaştım diye düşünüyordum, yanılmışım Karadeniz'in bir dağ yolunda da Limak çıktı karşıma :))

Kürtün yolu, baraj gölü üzerinde karşıdan karşıya teleferikle ulaşım


arka plandaki ev, teleferiğin çıkış noktası..
 


Gümüşhane-Torul yol ayrımı, buradan Zigana virajları başlıyor..






Zigana geçidinden sonraki ilk mola istasyonu, Hamsiköy Dağ tesisleri.. Gidecekler için tavsiye ederim, yarım kilo kuzu eti pirzola, yarım kilo köfte, ayran, çorba (fiyat; 30-TL)

arkada görünen köy Hamsiköy :)) ana yoldan 15 km içeriye eski zigana yoluna girilir ki bu yol tarihi ipek yolunun sonlarıdır,





sütündenmidir, suyundanmıdır, yoksa havasındanmıdır, hiç bir sütlaç bunun gibi olmuyor yahu, sırf bunun için yine gelirim buraya, e tabi gelmişken biraz abarttım sanırım kaç tane yediğimi söylemeyeceğim :))) ha unutmadan içinde hamsi olup olmadığını ancak yedikten sonra anlayabilirsiniz..neden hamsili sütlaç demişler???
Aslında aynısı yemek yediğimiz restoranda da vardı ama yerinde yemenin tadı bir başka tabiki..

Yemek işi tamamlandıktan sonra Maçka-Sümela manastırına doğru tekrar yola devam, bu kez ana yola girmeden eski yoldan tamamen ormanlık içerisinden gidiyoruz..25 km sonra Sümeladayız..
İpek yolundan manzaralar









Sümela manastırına gidiş Altındere milli parkından yapılır, milli parka giriş yazın akşam 19.00 da sona erer, giriş için motorsikletten 7,50-TL alınır, ayrıca Sümela manastırına giriş için de normal müze bileti alırsınız 8-TL
Sümela yolundan manzaralar..









Altındere Milli parkından girdikten sonra Sümela manastırına çıkış yolu için 2 km daha gidilir ve buradan ister patika yoldan 45 dakika ormanın içinden yürüyerek tırmanabilir, ya da araçla 3 km daha asfalt orman içi yoldan (ki bu yol daha önceden stabilizeydi yapılmış) manastır girişinin 400 m yanına kadar gidebilir oradan yine yürüyebilirsiniz. (Ancak yukarıya çıktığınızda motorsiklet için sorun değil ama araç için otopark problem olabilir.)
Manastır çıkışına yürüyerek başlangıç noktası..

Manastıra çıkış..







Birazda yürüyelim ve Sümela manastırından manzaralar.. Her ne kadar yapılan restorasyon çalışmalarının kötü olduğu söylenilse de benim için her zaman görüntüsü ve manzarasıyla büyüleyici yerlerin başında gelir Sümela. 1990 yılında da gezmiştim burayı hala daha etkisi devam ediyor.

 Bu ağacın dışarıya taşan kökleri, toprağın altı nasıldır kimbilir..












23 yıl önce'de bu kayanın üzerinde çekilmiş bir fotoğrafım vardı, hala yerinde duruyor :))

Manastır'dan Altındere vadisine bakış..



Sümela manastırını doya doya gezdikten sonra yine o tadına doyulmayan ormanın içerisinden Maçka yoluna doğru gidiyoruz, bu akşam Sümela yakınlarındaki Kayalar Pansiyonda kalacağız. Burayı gelirken gözüme kestirmiştim, yol kenarından biraz yukarıda şirin bir yere benziyordu. 15-20 dakikalık bir yolculuktan sonra Pansiyona geldik
Kayalar Pansiyon





3-4-5-6 nci Günler; Maçka - Trabzon - Uzungöl - Çamlıhemşin/Ayder yaylası, Kaçkarlar Milli Parkı, Elevit yaylası. mesafe 281 Km.





Gezimizin 3 ncü gününde rotamız Trabzon'du. 1990 yılında Trabzon Askerlik şubesinde vatani görevimi yapmıştım, burada geçirdiğim 12 ay bende güzel anılar bırakmıştı yıllar sonra tekrar bu anıları yaşayacak olmak heyecanlandırmıştı sabah erkenden kalkıp bir an evvel gitmek istiyordum. Sabah kahvaltısı için meşhur Coşandere tesislerindeydik, gerçekten kahvaltısı nefisti..

 nedense burada yenilen Kuymak başka hiçbir yerinkine benzemiyor :))
Kahvaltımızı yaptıktan sonra Maçka'ya hoşcakal deyip Trabzona doğru yol alıyoruz,







Her yerde olduğu gibi bir zamanların şirin sahil kenti Trabzon'da şehirleşmeden ve betonlaşmadan nasibini almış maalesef :(





Şimdi anıları yaşama zamanı; Trabzon askerlik daire başkanlığı..
O zamanlarda askerlik dairesi olarak hizmet veren tarihi bina şimdi Devlet Tiyatroları Müdürlüğü'ne devredilmiş, resmi tatil olması sebebiyle de içeriye giremedim maalesef :(( olsun uzaktan bakınca da duygulandım doğrusu..

temsili nöbet resmi :))


1990'lı yıllar rus'ların bavul ticaretine başladıkları ilk yıllardı. Bulunduğum yer askeri bölge olduğu için park yasağı vardı, ama bir kaç şişe votka karşılığında 1-2 saat araçlarını park edip satış yapmalarına izin veriyorduk :))  


maalesef dışardan koğuşlarımıza ve kafeteryamıza bakarken

sol üst köşe benim çalışma odamdı..


Kanuni zamanında yapılmış olan Zindan Kale, hemen yanıbaşımızdaydı ve içinde gece kulübü vardı, klasik askerlik anıları muhabbetine girmeyelim artık gerisini siz tahmin edin :))

 Şimdi çevre düzenlemesiyle kale ortaya çıkmış çok daha güzel olmuş..



Acı, tatlı anılarla dolu askerlik şubesine veda edip şehir turuna başlıyoruz ilk önce Atatürk Köşkü; 



Köşkün içinde resim çekmek yasak olduğu için kaçak olarak ancak bunu çekebildim, Büyük Atatürk'ün odası..

Yine geçmişte verilen pozların aynısı :))


Atatürk köşkündeki gezimizi de tamamladıktan sonra şehir sokaklarındayız.
 Trabzon'un en meşhur caddelerinden, Uzunsokak..



 23 yıl sonra tekrar Trabzonda olmak güzeldi, biraz hüzün biraz sevinç belki yine gelirim.. :))

4 ncü gün; bilenler bilir Trabzonda güneş denizden doğar ve güneşin doğuşunu izlemek keyiflidir, yıllar evvel sabaha kadar kafaların kıyak olduğu bir zamanda teskere günü sayarken yaşamıştık bunu, yine aynısı olur mu acaba? diyerek sabahın 4 ünde kalktım ama havanın azizliğine uğradım yine de manzara muhteşemdi karadeniz işte, içinde ne fırtınalar kopan, kopartan güne sakin başlıyor..

Bugün, yolumuz önce Of, Çaykara-Uzungöl (100 km) oradan da, Çamlıhemşin 136 km
Çaykara-Uzungöl yol manzaraları, yeşil yine muhteşem..







Hafif yağmur altında geçen yolculuğumuz yaklaşık 1,5 saat kadar sürdü, kartpostallara konu olan camiisi, ve gölü ile muhteşem bir manzara karşılıyordu gelenleri..
Madem yayla gezisindeydik Uzungölün de yaylalarına çıkmamız lazımdı :)) yolun nereye gideceğini bilmeden Uzungölün kenarından yolun götürdüğü yere doğru tırmanmaya başladık..



 



Zorlu patika yoldan yaklaşık 2 saatlik bir tırmanıştan sonra 2300 m rakımlı Multad Yaylasına vardık. Manzara müthişti, her taraf sisli, geldiğimiz yolu göremiyorduk sislerin arasından karları görebiliyorduk, yayla ahalisi evlerine çekilmiş sıcak sobalarının başındaydı sanırım çünkü bütün evlerden duman yükseliyordu. 05.08.2013 akdenizde hava 40 c. burada 9-c. harikaa :))
Yayla'dan manzaralar..




 Yolun devamını çok merak ediyordum, ama saatin ilerlemiş olması, sisin iyice bastırmış olması, ve yaylada konuştuğumuz bir teyzenin -uşağum bundan sonra göreceğiniz son insan biziz cidersenuz siz bilirsiniz demesiyle tedirgin olup daha başka yaylalarda var deyip aynı yoldan geri dönmeye karar verdim.
Yayla'dan aşağı inerken bi yorgunluk kahvesini hakettik diye düşündüm, teçhizat hazır, keyfime düşkünümdür hele bir de böyle yer olurda durulmaz mı... :)))




Uzungöl'e birde yüksekten bakalım gerçekten harikaa, insan doyamıyor inşallah herkese nasip olur bu güzellikleri görmek :))


Uzungöl gezimizde tamam, Çamlıhemşin'e gidiyoruz. Ankara Ambassador otelimizin genel müdürü Savaş bey Çamlıhemşinlidir, kendisi ailesi ile birlikte bayram tatilini geçirmek üzere oradaydı, 2 gün misafiri olacağız :))
Çamlıhemşin'e giderken Fırtına deresinda mola verdik manzara güzel, su seviyesi biraz azalmış nehirde ama yine de rafting yapıyorlar.. 


Çamlıhemşin giriş..
Yayla evine çıkarken..

Gezimizin 5 nci gününde, güne misafiri olduğumuz Savaş Bey'in annesinin hazırladığı nefiss kahvaltı ve Muhlama ile başlıyoruz :))

Yayla evinden manzaralar.. (burada insan yaşlanırmı hiç, insanların ömrünün neden uzun olduğunu anlamak için gidip görmek, bir kaç gün de olsa yaşamak lazım orda) ben gittim gördüm sizde gidin :))







Eşsiz ormanların içerisinden sabah yürüyüşümüzü ve kahvaltımızı yaptıktan sonra Ayder yaylası ve Huser yaylasına gidiyoruz..
Ayder'den manzaralar..





Bu arkadaki şelale Ayder'de "gelin tülü şelalesi" olarak adlandırılıyor, gerçekten de bir gelin tülü zerafetiyle 15-20 m'den süzülüyor

 Ayder'deki gezintimizden sonra Huser yaylasına gidiyoruz, dönüşte sürpriz var :))
 yaklaşık 2 saatlik bir tırmanma hava bugün biraz daha kötü ara ara yağmur, sis hep var.. Aşağıdaki resimde "Huser 5 km" yazınca baya bi sevinmiştik hatta Lordeçur'ada gideriz demiştik ama yola girince gördük...











Biraz zorlu ama manzara olarak nefis bir yolculuktan sonra Huser yaylasına vardık, ama ne yayla sanki sisler ülkesi :)) sıcaklık 7-8 derece, rakım 2200.



 zirvede bizi karşılayan bu sevimli dostumuz yalnızlıktan bunalmış olacak ki, dönüşte uzun bir süre peşimizden geldi, yalvarırmış gibi baktı ama yapacak bi şey yoktu :(





Her çıkışın bir inişi vardır, bu yolunda inişi yağmurdan biraz sıkıntılı oldu ama güzeldi :))
İşte sürpriz; geziye başladığımızdan bugüne biraz da olsa yorulmuştuk üzerine kaplıca iyi gelir diye düşündük ve Ayder'in şifalı kaplıcalarının sularına kendimizi bıraktık. :))



Kaplıcanın üzerine akşam hem sıcak bi şeyler içmek için hem de akşam yemeği için yeni açılan 5 yıldız standartlarında Kaçkar Otel'deyiz.

 Mısır ekmeği, kara lahana çorbası ve kaçkar kebabı nefiss, bütün yorgunluklar gitti..


6 ncı gün; bugün Kaçkar dağlarının biraz daha içine girerek Elevit yaylasına çıkacağız, inanın yaşam olarak belki birbirlerinin aynısı gibi görünse de gezdiğimiz tüm yaylaların hepsinin ayrı bir havası var, buraları gördükçe gezemediğimiz diğer yerler için üzülüyorum her ne kadar çıkışları zor da olsa ayrı bir zevk, ayrı bir keyif; bir gün dahi olsa buralarda yaşamak insana huzur ve dinamiklik veriyor.

Bu sevimli, tonton dedemiz Savaş Bey'in babası kendisi 84 yaşında olduğunu söylüyor ama ben pek inanmadım sanki 48 demek istedi, o ne enerji aman yarabbi, kendisiyle yayla evinden Çamlıhemşine kadar 1 saatlik bir yürüyüş yaptık yaşayan tarih sanki neler, neler anlattı.. 


Çamlıhemşin-Fırtına Deresi
Kelebeklerin ömrü bir günlük derler, bir günlüğüne de olsa buraları görmek ömre değer..
Yorumsuz :)) 

Elevit yaylasına giderken yol üzeri Zil Kale, iki muhteşem vadi üzerinde, yapım tarihi belli değil.






karadenizde her yerde ve her zaman horon oynanır

Zil Kale'den yeşillikler vadisine bakış..

böyle bir yerde yaşamak istemezmisiniz ..
ya da burada..
  
Palovit Şelalesi tek kelimeyle muhteşem, bu gezide yakından gördüğüm en güzel şelale..
 
zaman zaman karadeniz şarkılarının kliplerine konu olan eski Taşköprü


Elevit yaylası yolu daha önceki yayla yollarından çok daha bozuk yol tamamen taş ve kaya parçalarından oluşuyor bir an aklıma geçen yıl Arnavutlukta gittiğimiz yol geldi :) aldığım uyarılar doğrultusunda buraya motorla değil arabayla çıkmaya karar verdik..








Ağustos ayında kışı yaşamak diye buna denir :))






 


 





Elevit gerçekten müthiş güzel bir yerdi, gördüğüm diğer yaylalardan daha farklı geldi belki havası daha soğuk olduğundan, belki de sırtını yaslamış olduğu Kaçkar dağlarının görüntüsünden, belki de vadiden aşağıya bakınca gördüğüm tek şeyin yeşil ormanlık oluşundandır. Akşam üzeri geldiğimizde hava oldukça soğuktu sanırım 5-6 derece civarıdır ama bu bile yetti..

Sabah bayramın 1 nci günü, bugün sis biraz daha dağılmıştı ve çevrenin fotoğrafını bira daha rahat çekebildim işte Elevit'ten sabah manzaraları..









Elevit'te bizi misafir eden dostlarımızla vedalaşıp önce Arhavi oradan da Sarp'a gitmek üzere tekrar yola koyuluyoruz her zamanki gibi arkamızda bıraktığımız yeşillikler deryasına bakarak..



7 nci Gün; Arhavi/Mençuna Şelalesi - Hopa - Sarp Sınır kapısı - Batum mesafe 136 Km.


Bu geziye başlamadan önce yaptığım araştırmalarda, doğu Karadeniz'de mutlaka görülmesi gereken 4 önemli şelale olduğu şeklindeydi. Bunlar, Çamlıhemşin-Palovit Şelalesi, Ayder-Gelin Tülü Şelalesi, Çayeli-Ağaran Şelalesi ve Arhavi-Mençuna Şelalesiydi. Bu gezide bu ana kadar Palovit ve Gelin Tülü şelalerini görme şansım oldu, Çayeli-Ağaran şelalesini ise göremeyecektik çünkü yol güzergahımıza göre ters kalıyordu olsun, tekrar gelmek için bir sebebimiz daha var. :))
Şimdi gideceğimiz Arhavi-Mençuna Şelalesi ise yükseklik olarak (70 m) dünyanın sayılı şelalerinden biriydi. Bekle bizi geliyoruz :)) Arhavi'ye 4 Şelaleye 25 km yolumuz kaldı.

Mençuna Şelalesine, Arhavi'nin içinden gidilir, 25 km sonra varacağınız şelale yürüyüş yoluna aracınızı park edip tahta köprüden geçerek yaklaşık 45 dk.lık patika yoldan tırmanacaksınız ama yolun güzelliği sizi hiç yormayacak ve sonunda vardığınız da vayy bee diyeceksiniz, sizi eşsiz güzellikte bir manzara karşılayacak, dağların arasına saklanmış gizli bir cennet gibi..

  Mençuna Şelalesi'ne çıkış..





70 m. yükseklikten (dünyanın en yüksek şelalesi Zambezi'dir 100 m'den dökülür) ihtişamla akan suya baktıkça etkileneceksiniz, suyun debisi maalesef Hes inşaatlarından dolayı azalmış söylediklerine göre.

Keşke yanımda şort olsaydı, bu suya girilirdi :(



İşte HES inşaatlarının yarattığı manzara, bu şelaleden dökülen su normal şartlarda gürül gürül buradan akıp doğaya can vermesi lazımdı ama maalesef kurutulmuş yazık hem de çok yazık :((

yaklaşık 2 saate yakın şelalede vakit geçirdikten sonra hala kulaklarımda çınlayan suyun uğultusu ile birlikte Sarp'a gitmek üzere buradan da ayrılıyoruz.

Arhavi'den 30 Km sonra Batum'a gitmek üzere Sarp sınır kapısındayız, şansımızdan fazla bir yoğunluk yok ve fazla vakit kaybetmeden Gürcistana geçiyoruz. Unutmadan Batum'a gitmek için nüfus cüzdanınızın yanınızda olması yeterli, ha birde aracınızın ruhsatı size ait olması lazım ya da rent a car aracı da olabilir..





20 dakikada sınırdan geçiş, ohh ne güzel, gidelim şimdi Batum'a, bir haftadır yayla geziyorduk bu gece şehirdeyiz :))

motosiklet kamerasından Batum şehir içi yol manzaraları











 Batum'da gece hayatının oldukça renkli olduğu belli oluyordu, ayrıca şehir hakkındaki izlenimlerim; oldukça temiz, düzenli ve nezih bir yer gibi geldi bana, belki de arka sokaklarına girmediğimizdendir :)
Ramazan bayramı nedeniyle Türkiye ve Azerbaycan'dan çok fazla gelen vardı malum Casino'lar ışıl ışıl çalışıyordu.
Batum'da kalacak yer konusunda biraz sıkıntı yaşadık, hem şehri çok iyi bilmediğimden, hem de bayram nedeniyle Türkiye'den fazla gelen olduğundan özellikle şehir merkezindeki otellerde yer bulamadım, taa ki tesadüfen orada çalışan Bursalı bir arkadaşla rastlaşıp motorsiklet üzerine ayak üstü sohbet ederken durumu anlattım, sağolsun onun yardımıyla şehir merkezinde 4 yıldızlı Alika Hotel'de ellerindeki son odada bir geceliğine 105-Usd karşılığında kahvaltı dahil olmak üzere kaldık.
Batum'dan gece manzaraları.. 







8 nci Gün; Borçka-Karagöl - Artvin - Erzurum. Mesafe 350 Km.


8 nci günün sabahına Batum'da yağmurla başladık ama yapacak bir şey yoktu, yağmurluklarımız var, yol da güzel, ilk önce Borçka-Karagöl sonra Artvin ve günü Erzurumda bitirecektik yani kısaca yaklaşık 350 km. Kahvaltımızı yaptıktan sonra saat 9 gibi haydi bakalım diyerek düştük yola..
Gürcistan-Türkiye sınırına geldiğimizde, sınır kapısı bir gün öncesinin aksine daha da kalabalıktı bu yüzden Türkiye'ye girişimiz biraz zaman aldı olsun herhangi bir sıkıntı yok bir gecelik Batum macerası sona erdi ilerde belki yine geliriz daha fazla kalmalı..

Hopa-Artvin Cankurtaran geçidi, buradan karadenize son bir kez daha bakıp hoşcakal diyoruz. Rotamız Borçka-Karagöl


Sarp sınır kapısından 110 km sonra Karagöl'e varıyoruz, Cankurtaran geçidini yağmurla birlikte geçtikten sonra Karagöl yolunda yağmur duruyor ve biz de yağmurluklarımızı çıkartıp normale dönüyoruz bulutların arasından yakıcı bir güneş :))


Borçka'dan sonra 40 km'lik Karagöl yolunun ilk 20 km'si asfalt ama sonraki 20 km tam bir Off-Road yolu, geceden yağan yağmurla birlikte zorlu bir yolculuk yapıyoruz, ama sonunda Karagöl'e varınca yaşadığımız bütün zorlukları unutuyoruz, buna değerdi..
Buraya neden Karagöl demişler anlayamadım "yeşil cennet" falan olmalıymış inşallah burayı da beton tesis vs. yapıp da yok etmeyiz Abant'ın durumu malum içler acısı. Allah Karagöl'ü rezil edecek ellerden korusun.
Geçen yıl Slovenya'da Bled Gölünü de görmüştüm çok mükemmel bir yerdi ama burayı gördükten sonra 10 tane Bled Gölüne bedel diyebilirim.
Bir doğa harikası Borçka-Karagöl'den manzaralar
















 
Karagöl'den ayrılmak biraz zor geldi ama hafızalarımıza yeni bir yer daha kaydetmiş olduk, inşallah tekrar geliriz diyerek Artvin'e hareket ediyoruz.
Karagöl'den çıkarken yine off-road yaparak indikten sonra Artvin'e kadar 33 km'yi yeni yapılan güzel yollardan geçerek varıyoruz. İşte uzaktan Artvin hepsi bu kadar :))



 Önce karnımızı doyurmak için soluğu Artvin yatık dönerinin kokusuna veriyoruz.Afiyet olsun :))


Yemekten sonra yürürken karşılaştığımız Artvin Motor kulübünden dostlarla bir süre sohbet ediyoruz, ne güzel Artvinden de yeni dostlar edindik buradan misafirperverlikleri için Turan abiye bir kez daha teşekkür..
Artvin'e gelişte şehrin her yerinden görülebilen 22 m'lik dünyanın en büyük Atatürk heykelinin yanına gitmeden olmazdı, gittik gördük gerçekten çok muhteşem olmuş, yapanın ve yaptıranın eline sağlık..
Atatürk'ü Kocatepe'ye çıkarken tasvir edilen bu devasa heykel yakından bakınca çok ihtişamlı görünüyor zaten ATATÜRK içinde ancak bu kadarından da fazlası yakışırdı..



Neyse vakit epey ilerledi, sabah yağmur altında yolculuk, karagölü çıkarkenki zorlu yol şartları vs. derken zaman çabuk akıp gitti şimdi önümüzde 202 km'lik Erzurum yolu var ve karanlığa kalacaktık, karanlığa kalmak sorun değildi ama Çoruh vadisinin güzel manzarasını ve Tortum Şelalesini kaçıracaktık maalesef olsun tekrar gelmek için bir sebebimiz daha oldu :))
Yeni açılan Artvin - Erzurum yolu Uzundere mevkiine kadar 120 km'lik yol bu güne kadar yurt içinde geçtiğim tüneli en bol yol olmuş, ardı ardına açılan 1,5 - 2 km'lik 30'a yakın tüneller gerçekten etkileyici bir sürüş oldu, daha önce haberlere konu olan zorlu Artvin virajlarının yerini artık modern asfalt yol ve tüneller almış.

Tortum gölü



Sağ salim bu günü de atlatarak Erzurum'a geldiğimde saat 22.00'yi gösteriyordu. Erzurum'da konaklama DSİ misafirhanesinde.

9 ncu Gün; Erzurum - Sivas. Mesafe 442 Km.

Sabah erkenden kalkıp Erzurum içerisinde kısa bir turistik gezi yapıp Sivas'a gitmek üzere plan yaptım. Ramazan bayramının 3 ncü günü olması nedeniyle Erzurum şehir içinde neredeyse tüm dükkanlar kapalıydı öyle ki kahvaltı yapacak çorbacıyı bile zor buldum. Anladım ki Erzurum da yapacak bi şey yok, Yakutiye medresesinde bi kaç foto alıp hiç oyalanmadan yola koyulmak lazımdı öyle de yaptım.   


Doğrusu Erzurum kışın kar yağınca güzel oluyor, 1996 yılından Dedeman'da çalıştığım yıllarda bir kış döneminde Palandöken Dedeman'da çalışmıştım o yıllarda daha güzel gelmişti gözüme, bugün Palandöken'in karsız yamaçlarına uzaktan baktığımda hiç cazip gelmedi ve Sivasın yolları türküsünü mırıldanarak yollarda vakit geçirmek daha güzel diyerek bindim motoruma.. 
Bir haftadır karadeniz'in muhteşem doğasında, yeşillikler içinde yolculuktan sonra Erzurum-Sivas arası anadolunun bozkırında yol yapmak pek bi sıkıcı geldi :) ama yine de yollarda olmak, rüzgarı hissetmek büyük keyifti benim için. Yolumuz üzerinde Erzincan'a yaklaşırken küçük bir sürprizle karşılaştım, sanki bilmediğim köyüme gidiyordum :))))
Bu ilginç karşılamadan sonra Erzincan'a girip kısa bir soluk alma molasından sonra yola devam..
Erzincan-Sivas il sınırında Kızıldağ Geçidi; rakım 2.190 sigara molası. Yollarda yüksek rakımlı geçitler hep güzel gelmiştir :))
Nihayet akşam üzeri 17.00 civarı Sivas'a geldim, ilk işim gün boyunca hiç bir şey yememiştim acıkan karnımı doyurmak oldu tabii ki meşhur Sivas köftesi ile :))

Gerçekten müthiş bir lezzet, gidecekler için mutlaka tavsiye ederim yemeden geçmeyin :)
Yemek işini hallettikten sonra hava kararmadan Sivas'ın merkezinde turladık. Sivas'ta 1989 yılından kalma anılarım vardı, askerliğimin acemiliğini soğuğuyla meşhur Temel tepesinde hem de kış döneminde yapmıştım. Bu gezi bir anlamda askerlik anılarımın da yaşanmasına vesile oldu galiba :))



Günün yorgunluk kahvesini Sivas Çifte Minare medresesinin bahçesinde içtikten sonra geceyi geçirmek üzere dsi lojmanlarına doğru gidiyoruz.. Bu resimle birlikte gezinin son fotoğrafı oluyor...
10 ncu Gün;  Eve dönüş yolculuğu Sivas - Ankara. Mesafe 435 Km.
Gezinin son günü eve dönüş zamanı, sabah 6 da kalkış, kısa bir kahvaltı ve hiç durmadan Ankara. 10 gündür hep turistik gezintiler yaptım, bugün ise yol zamanı artık yol üzerinde durup resim çektirecek bir manzara yoktu bozkırdan başka, sadece bir kez benzin, sigara molası ve 4 saatlik yolculuktan sonra öğleyin 12.00 de evdeyim.
Toplam 2.808 km'lik Doğu Karadeniz yayla gezisi güzel hatıralarla sona erdi, karadeniz yaylaları, Uzungöl, Çamlıhemşin ormanları, Batum gecesi, Borçka-Karagöl'ün (anlatılmaz görmek lazım) görüntüsü, Artvin-Erzurum arası Çoruh vadisinden geçiş.. gerçekten uzun süre hafızamdan silinmeyecek anılar..
Durmak yok, yola devam daha gezilecek çok yer gidilecek çok yol var..